Hayattan Kaçmak Değil, Onun İçinden Geçmek

Çoğu zaman, hayatın zorluklarından kaçmaya çalışırız. Sanırız ki böyle yaparak acıdan veya rahatsızlıktan kurtulabiliriz. Oysa tam da bu kaçışta, yaşamayı bırakırız. Hayat, kaçınılacak veya uzaklaşılacak bir şey değildir—hissedilecek, deneyimlenecek ve her ne olursa olsun, tamamen kucaklanacak bir şeydir.

Hayatı olduğu gibi görmeye başladığımızda, direnmek yerine kabullendiğimizde, gerçekten yaşamaya başlarız. Gerçek yaşam, hayatla birlikte akmaya başladığımızda olur. Kendimizi şu ana açtığımızda, hayat da bize açılır. Kusurlarıyla, eksiklikleriyle, bu anı kabul ettiğimizde yaşamın güzelliği gözlerimizin önüne serilir.

Eğer bir zorlukla karşı karşıyaysan—bir hastalık ya da kişisel bir mücadele—onu inkar etmek seni özgür kılmaz. Tam tersine, seni zihinsel bir kafese hapseder. Sürekli “Bu sorun olmasaydı hayatım nasıl olurdu?” sorusuyla kendini tüketirsin. Zamanını hayalî bir geleceği düşünerek geçirirsin. Oysa, gerçek hayat akıp gitmeye devam eder. İronik bir şekilde, şu anki halin bile bir başkasının hayali olabilir ama sen bunu fark etmeden zaman geçer.

Yaşamaya geri dönmek, şu anla bağlantı kurmaktan geçer. Olanla yaşamayı öğrendiğinde, başına gelenlerle beraber ilerlemeye başladığında, aslında hayatın sana ne öğretmeye çalıştığını görebilirsin. Yaşadıkların birer ders, bir yolculuğun parçası haline gelir. Her zorluğun içinde bir bilgelik saklıdır; eğer dikkatle bakarsan, öğrenebilirsin.

Ralph Waldo Emerson şöyle demiş: “Yolun götürdüğü yere gitmeyin, bunun yerine yolun olmadığı yere gidin ve bir iz bırakın.” Bu, hayal ettiğin bir senaryo değil de, sana sunulan yaşamı kabul ederek, cesaretle kendi benzersiz yolculuğunu başlatmanın önemini anlatır.

Belki istemediğin şeylerle karşılaşıyorsun. Belki de bambaşka bir hayat hayal ediyorsun. Ancak, önünde akıp giden hayatı reddederek, başka bir hayat yaşamaya çalıştığında, gerçekte olanları göremiyorsun. Hayatın sana sunduğu gizemler ve hediyeler, sen onları kabul etmediğin sürece gizli kalmaya devam ediyor.

Hayat her an, her zorlukta açılmaya devam eder. Ona karşı savaşmayı bıraktığımızda, kendi benzersiz izimizi bırakmaya başlarız. Gerçekten, hayatı olduğu gibi kabul ederek yaşamaya başladığımızda, aradığımız özgürlüğe ulaşırız.

Hayatı olduğu gibi kucakladığında, aslında hep aradığın özgürlüğü bulursun.

Previous
Previous

BasİT Bİr Şükran pratİğİ gününü nasıl değİştİrİr?

Next
Next

Hiç ağaçları incelediniz mi?